Resmin Alt Yazısı

Seni durduran ne? Kişisel Ateleti Yenmek.

22 Nisan 2013 Pazartesi


Atalet nedir?Ataleti nasıl yeneriz?İç Dünyamızda isimlendiremediğimiz her şeyin nedenini bu yazıda bulacaksınız...


Kişisel atalet : Seni durduran ne? 

Kısa boylu ve zayıf bir genç yanında duran uzun boylu ve iri yapılı kuzenine dönerek “ben senin yerinde olsam, dünya ağır siklet boks şampiyonu olurdum” dedi. Bunu duyan kuzeni dönerek şu cevabı verdi: “Seni dünya hafif siklet boks şampiyonu olmaktan alıkoyan ne?” 

Hepimizin, fıkradaki genç gibi, kendi şartlarımızda elimizden gelenin en iyisini yapmak yerine, “başkalarının yerinde olsaydık” neler yapacağımıza odaklandığımız zamanlar olmuştur. Bizi böyle düşünmeye yönlendiren nedir?

Başarmak istediğiniz bir hedefi düşünün. Bu hedef ayda 3 kitap okumak, sigarayı bırakmak, aylık faaliyetlerinizi raporlamak ya da üniversite sınavını kazanmak olabilir. Hedefinize ulaşabilmek için neler yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Bu yapmanız gerekenleri niçin yapmanız gerektiğini de biliyorsunuz. Isterseniz nereden başlayabileceğinizi ve işleri nasıl yapabileceğinizi de biliyorsunuz. Yapmamakla neler kaybettiğinizi, yaparsanız neler kazanacağınızı da biliyorsunuz. O işi yapmayı istediğinizi de düşünüyorsunuz. Ama yine de yapmıyorsunuz. Bir türlü ilk adımı atamıyor, eyleme geçemiyorsunuz. Yada eyleme geçtikten sonra yarı yoldan vazgeçiyorsunuz.

Hiç düşündünüz mü; sizi durduran ne?

Sizi durduran “atalet”tir.
resim
Atalet fizik biliminde “eylemsizlik hali”, kişisel gelişim terminolojisinde “amaca yönelik eyleme geçmeme” demektir. Onlarca kişisel gelişim kitabı okuduğu halde, o kitaplarda anlatılanları uygulamayanların sorunu atalet içerisinde olmalarıdır. Yıllardır başarılı olmak için hayalller kuran, hedefler koyan, planlar yapan ama bir türlü ilk adımı atamayan kişilerin sorunu da atalet halinde yaşıyor olmalarıdır.

“Ataletli” insanları nereden tanıyabilirsiniz? Atalet halinde yaşayan kişiler genellikle yavaş hareket ederler. Tembellik, yılgınlık, yeis, miskinlik, üzerine ölü toprağı serpilmiş gibi hareket etmek, yumurta kapıya gelmeden harekete geçmemek, bezginlik, sevksizlik karakteristik özellikleridir. Görevlerini yaparken sık sık işleri erteler, mazeret beyan ederler. Hayata bakışları sitemkar, umursamaz, reaktif, kötümser, eleştirel ve kaygılıdır. Bu nedenle de yaşama seviçleri ve hayat enerjileri çok düşüktür. Onları çağırdığınızda genelde başlarını kaldırmadan kaşlarını kaldırarak size bakarlar!

Türkiyede en yaygın kişisel atalet örnekleri nelerdir? Yaptığımız bir ankette katılımcılardan “yapmamanız gerektiği halde yaptığınız ya da yapmanız gerektiği halde yapmadığınız 3 şeyi yazar mısınız?” diye sorduk. En çok gelen 10 cevap şunlard: Yabacı dil öğrenmemek, kitapokumamak, sigarayı bırakmamak, düzenli spor yapmamak, ailesine ve coçuklarına yeterince zaman ayırmamak, deprem önlemleri almamak, TV’ aşırı düzeyde seyretmek, tasarrup yapmamak veya çok israf yapmak, fazla kilolardan kurtulmamak, yaptığı günlük veya yıllık planlara uymamak.

Insanlar neden eyleme geçemezler? Neden atalet halinde yaşarlar? 

Bu sorunun cevabı kişilere göre değişmektedir. 
Bununla birlikte temel nedenler şunlardır:

hedef yokluğu, iç disiplin (irade) zayıflığı, kısa vadeli düşünmek ya da uzağı görememek, alınganlık ve pasif direnç duygusu içerisinde yaşamak, motivasyon yetersizliği, negatif kurum kültürü, konformist ve hedonist bir dünya görüşüne sahip olmak, başarısızlık korkusu, standart ve kriter algısının olmaması, öğrenilmiş çaresizlik duygusu, hedefin gerektirdiği asgari yeterliliklere sahip olmamak, zaman kullanma bilincinin olmaması, objektif bir performans değerlendirme sisteminin olmaması, yanlış yorumlanmış kadercilik anlayışı, açık değil imalı iletişimkültürüne sahip olmak, sert gerçeklerle yüzleşme cesaretine sahip olmadığı için bu tür verileri görmezden gelmek vb.

Atalet halinde yaşayan kişiler ikiye ayrılır:

1. Iç disiplini ve motivasyonu zayıf olduğu için hedeflerinin gereklerini yada görev tanımlarında yazanları yapmak için harekete geçemeyenler.

2. Aşırı iş yükü altında boğuşmaktan önemli işlere öncelik veremeyenler. Bu kişilerin sorunu kişisel organizasyon sistemlerinin yetersiz olmasıdır.

Ilk grup tembel ve iradesiz, ikinci grup gayretli ama metotsuzdur. Ataletin sonuçlarını yaşama açısından iki grup eşit durumdadır.

Insanlar ataletten neden kurtulamıyor? Birinci neden, kişilerin atalet halinde yaşadıklarının farkında olmamalarıdır. Ikinci neden, kişilerin ataletin nedenini kendi içlerinde değil dışlarında arama eğilimine sahip olmasıdır. Üçüncü neden ataleti yenmek için de ataletten kurtulmuş olmanın gerekmesidir.

Ataletin ataletin oluşumu iki aşamada gerçekleşir. Birinci aşama, çevredeki değişiklikleri görmemek ya da yapması gerekenleri görememek (körlük) İkinci aşama, yapması gerekenleri gördüğü halde hiçbir şey yapmamak, ihmal etmek, üşenmek, ertelemek ve eyleme geçmemektir.

Ataleti ve kanseri tehlikeli yapan aşamalı şekilde oluşmalarıdır.

Şok değişimlere karşı kişiler, kurumlar yada toplumlar reflekslerini kullanarak harekete geçebilirler. Oysa tedricen (kademeli) oluşan değişimleri bünye tam algılayamaz. Bu durumun tipik örneği meşhur “ suyu ısınan kurbağa” deneyidir. Bir kurbağa sıcak suya direkt atılır. Yaşadığı “şok değişim”in etkisiyle kurbağa zıplayarak atıldığı kaptan çıkar. Ikinci denemede kurbağamız bu defa içinde oda sıcaklığında su bulunan bir kaba konur. 

Kap bir ısıtıcının üzerine konur ve kurbağanın suyu ısınmaya başlar! Su ısındıkça kurbağa gevşemeye, rehavete ve atalete düşmeye caşlar. Suyun sıcaklığı “yakıcı” seviyeye ulaştığında kurbağa zıplayıp kaptan dışarı çıkmaya çalışır ama artık bacak reflekslerinin “çalışmadığını” görür. Ataletin insanı etki altına alma şekli de yaklaşık olarak böyledir.

Insanların hayat karşısındaki “duruşları” da kurbağınki ile pek çok noktada benzerlik gösterir. Pek çok kişi, ya hiç eyleme geçmez yada ertık eyleme geçmenin dahi sorunu çözemeyeceği noktada birşeyler yapmaya başlar. 

Insanları eyleme geçme şekillerine göre 4 gruba ayırabiliriz:

1. Bilen ve yapanlar (profesyonelce başaranlar)
2. Bilen ama yapmayanlar (ataletliler)
3. Yapan ama bilmeyenler (amatörler)
4. Yapmayan ve bilmeyenler (baarısız kişiler)

Eğer 1. grupta yer almak istiyorsanız aşağıdaki “ipuçlarını” izleyebilirsiniz.

1. Ataletten kurtulmanın ilk adımı atalet halinde yaşadığını fark etmektir. Bu kadar yoğun ve yaygın olarak atalet içerisinde yaşadığımız halde atalet algılamamızın olmaması ataletlerimize kalıcılık kazandırmaktadır.

2. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in deyişiyle “Üşenmeyin, Ertelemeyin, Vazgeçmeyin”. Atalet düşmek istiyorsanız önce hedefler belirleyip planlar yapın, sonra da üşenin, erteleyin, vazgeçin!

3. Umutlarınızı yüksek sabit giderlerinizi düşük tutun. Atalete düşmek istiyorsanız umutlarımız düşük, sabit giderlerinizi yüksek tutun!

4. Geniş düşünün, dar başlayın, çabuk bitirin. Atalete düşmek istiyorsanız “dar düşün, geniş başla, geç bitir” tarzında çalışın!

5. Her alanda birşeyler öğrenin, bir alandaki her şeyi öğrenin. Atalete düşmek istiyorsanız her alanda yüzeysel birşeyler (“televole bilgileri”) öğrenin. 

6. Panonuza şu soruyu yazın: Bugün yapmadıklarımın gelecekteki sonuçları neler olacak?

7. Hayatta başınıza gelen olaylardan daha çok, o olaylara verdiğiniz anlamların sizi atalete düşürdüğünü unutmayın. Önemli olan size neler olduğundan daha çok sizin nasıl biri olduğunuzdur.

8. Eyleme geçmek için mükemmel hale gelmeyi beklemeyin. Özellikle küçük işlerde kervanı yolda düzeltecek şekilde harekete edin.


Yazar: Mümin Sekman

Çocukların Kalbine Girme Taktikleri…

21 Nisan 2013 Pazar


1-Onlarla az konuşup çok anlama yoluna gidin. Anlamadan anlaşılmayı beklemeyin. Bunun yolu da etkin ve kaliteli dinlemekten geçeceğini asla unutmayın.
2-Söz verdiğiniz şeyleri muhakkak yapmaya çalışın. Onlar, asla söylenenleri unutmaz.
3-Çocuklar, işaret parmağınızı değil ayak izlerinizi takip eder. Yani hareketler sözlerden daha yüksek sesle konuşur. Yaptıklarınız, eylemleriniz sözlerden daha etkilidir.
4-Onlara dokunun, sıvazlayın, sarılın, temas kurun, Malum yüce yaratıcı kollarımızı sarılmak için yaratmıştır…Bu gün Avrupa’da bir çok doktor reçetelerine ilaç yerine sabah 3 defa oğle 3 defa aksam 3 defa sevdiklerinize çocuklarınıza sarılın diye reçete belirtiyor.
5-Neden soruları yerine, ne, nasıl sorularını sorun “Bunu neden yaptın?”, ” Neden sinirlisin?” v.b. sorularçocuklara yargılayıcı ve tehdit edici gelebilir. Bunun yerine “Ne oldu? Nasıl oldu ?” gibi sorular sorarak onların duygu ve düşüncelerini öğrenerek, kendi çözüm yollarını üretmelerine, düşünce güçlerini geliştirmelerineyardımcı olun.
6-Onları eleştirirken şahsını, kişiliğini değil; yapmış olduğu eylemi eleştirin Yani “sen aptalın tekisin yerineyapmış olduğun bu hareket doğru değildi gibi”. Överken de aynısını yapın.
7- Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın. Her çocuk ayrı bir dünyaya sahiptir. Ayrı ayrı yetenekleri ayrı ayrı zekâları ve ayrı ayrı ruh yapıları vardır. Bu yüzden başka insanlarla olumsuz bir şekilde kıyaslanmak bırakınçocukları büyük insanları bile üzer.
8-Hatalarını yüzüne vurmak yerine onlara yakınlık gösterin. Dünyada hatasız iki insan vardır biri ölmüştür diğeri daha doğmamıştır. Hataları yüze vurmak insana direnç yaratıyor. Adeta arabanın vitesini geri almak gibi bir etki oluşturuyor.
9-İşi, gücü, eşi, aşı belli zamanlarda askıya alın, onlarla gezin, tozun, uzanın, takla atın… 21.yüzyıl, bize ilişkinin değil işin öncelikli olduğunu telkin ediyor. Oysa çocukların anne ve babalarıyla çok yakın ilişkiye ihtiyaçları vardır.
10-Anne ve baba olarak asla melek rolüne girmeyin. Çünkü sizde hata yapabilirsiniz. Her şeyin eksiksiz, hatasız ve kusursuz olsun yolundaki saplantılarınızı pencereden aşağı atın.
11-Peygamber efendimizin güzel bir taktiğidir bu. “Kimin evinde çocuğu varsa onunla çocuklaşsın” der.Çocuklarınızla çocuklaşmayı asla ihmal etmeyin.
12-Okuldan gelince ilk sözünüz, dersten, nottan önce bugün doya doya oynadın mı sorusu olsun… Oyun çocuklar için gıda gibi elzem bir ihtiyaçtır. Malum günümüz çocuğu beyaz betanlar arasına sıkışıp kalmıştır. Devasa enerjiler bir türlü atılamamaktadır.
13-Düşüncelerini değiştirmeden asla davranışlarını değiştirmeye çalışmayın. Yani önce kalbini gönlünü feth edin davranışlar bu sayede kendiliğinden değişecektir.
14-Çocuğunuza sevgiyi şartlı öğretirseniz oda sizi şartlı sever. Örnek: Seni Severim eğer uslu çocuk olursa sözünün geri dönüşü bende seni severim ama sende benim istediklerimi yaparsan olacaktır.
15-İlginin dozajını iyi ayarlayın, aşırı ilgi, ilgisizlik kadar zararlıdır. Örnek: İlacın azı fayda vermez çoğu da zehirler.
Unutmayın: Yüzyıllar öncesinde olduğu gibi modern çağda da insanların kalbine girmenin tek yolu, bir gülümseyişte, sıcak bir sözde, içtenlikte gizli.”Çocuklar hayatımızın fotoğraflarıdır, nasıl poz verirsek öyle resim alırız”
Nevzat ÖZER
Psikolojik Danışman-Eğitimci Yazar

Alışveriş Bağımlılığı Hayatları alt üst ediyor.

20 Nisan 2013 Cumartesi



Uzmanlar, alışveriş hastalığının giderek daha yaygın görüldüğünü söylüyor. Duydukları öfke, huzursuzluk, yalnızlık, hayal kırıklığı gibi duyguları alışveriş yaparak atmaya çalışanlar, tıpkı bir kumar bağımlısının yaşadıklarını hissediyor. Kadınlar giyim-kuşam, erkekler ise daha çok elektronik eşya alıyor.

'Parası yeterli mi, kredi kartını ödeyebilecek mi, aynı ayakkabıdan 12 tane almasına ya da aynı marka ürünün tüm renklerine ihtiyacı var mı? '... Alışveriş hastaları maalesef bu soruların hiçbirine cevap aramıyor. Bir kıyafet için kredi kartından 20 bin lira çektiren alışveriş bağımlısı A.K., bu hastalıktan kurtulmak için arkadaş çevresini değiştirdiğini anlatıyor. 'Alışveriş yapabilmek için kumara başvuran birçok arkadaşım vardı. ' diyor. Özgüven duygusunu tatmin etmek için pahalı markalardan alışveriş yapmayı bir mecburiyet gibi algıladığını söyleyen A.K., gördüğü tedavinin ardından normale döndüğünü belirtiyor. O dönemdeki ruh halini ise şöyle özetliyor: 'Annemin, babamın kartını alıp alışveriş yapıyordum. Düşünmüyordum bir kıyafete 20 bin lira verilir mi verilmez mi? Tek isteğim içimdeki boşluğu doldurmaktı. Pahalı bir şey almazsam kendimi ezik hissediyordum. ' 



Uzmanlar, alışveriş hastalarını tıpkı uyuşturucu, alkol ve sigara bağımlıları gibi değerlendiriyor. Aile danışmanı Fatma Taş, evli bir beyin eşinin durumunu görmesi için kendisini evine çağırdığında gördüğü manzara karşısında hayrete düştüğünü ifade ediyor: 'Evin tabanından tavanına kadar her yer kutularla doluydu. ' Psikolog Mehtap Kayaoğlu, alışveriş bağımlılığındaki artışa dikkat çekiyor: '4-5 yıl öncesine kadar bize danışan 10 kişiden biri alışveriş bağımlısıydı, şimdi bu rakamın 6 kat arttığını görüyoruz. ' 'Kredi kartının yaygınlaşması ve yoğun reklam çalışmaları alışveriş bağımlılığını artırdı. 'diyen Prof. Dr. Kemal Sayar ise bu hastalığın en büyük sebebinin manevi değerlerin yitirilmesi olduğunu vurguluyor. 

Bazı insanlar için alışveriş yapmak; dertlerden kurtulmak, yalnızlığını gidermek, sıkıntılarını aldıklarıyla telafi etmek anlamına geliyor. Alışveriş çılgınlığı önü alınamadığında, maddi ve manevi yaralara yolaçıyor. Alışverişe çıkmak, alışverişkolikler için ihtiyacını almaktan öte bir şey. Alışveriş hastaları genelde, 'Param yeter mi, kredi kartımın limiti var mı, aynı ayakkabının farklı renklerini almam gerekir mi, aynı marka elektronik ürünün tüm versiyonlarına ihtiyacım sözkonusu mu? ' diye düşünmez. Uzmanlar alışveriş bağımlılığını uyuşturucu, alkol, sigara bağımlılığı gibi değerlendiriyor. 

Bir kıyafet için kredi kartından 20 bin lira çektiren alışveriş bağımlısı A.K., arkadaşlarının da alışveriş bağımlısı olduğunu söylüyor. Alışveriş bağımlılığından kurtulmak için arkadaş çevresini değiştirdiğini belirten A.K., bazı arkadaşlarının alışveriş yapmak için kumara bile başvurduğunu aktarıyor. Özgüven için pahalı markalardan alışveriş yapmayı bir mecburiyet gibi algıladığını söyleyen A.K., tedavinin ardından şimdi alışveriş bağımlılığından kurtulmuş durumda. 

ALIŞVERİŞ HASTALIĞI NEDİR? 

Psikolog Fazilet Seyidoğlu, alışveriş hastalığını; zihinsel ve duygusal zorluklar yaşayan kişinin (korku, endişe, öfke, hayal kırıklığı, yalnızlık) kendini kontrol edememesi, dürtüsel olarak gelen bir şeyler satın alma isteğine karşı koyamaması ve ihtiyacı olmadığı halde çok sayıda kendini çekici, güçlü ya da güvenli halde düşündüğü eşyaları satın alması şeklinde açıklıyor. Kişi alışverişi yaptığı anda rahatlama, haz alma sonrasında ise depresif duyguların önde olduğu pişmanlık, suçlulukla birlikte kendine öfke hisseder. Seyidoğlu, bunun psikiyatrik ciddi bir rahatsızlık olduğunu belirtiyor. 

Psikolog Mehtap Kayaoğlu, alışveriş bağımlılığının 4-5 yıl öncesinde, kendilerine danışan on kişiden birinde görülürken son zamanlarda her on kişiden altısında rastladıklarına dikkat çekiyor. Şiddetli geçimsizlik sebebiyle aile danışmanlarına başvuran çiftlerin çoğunda alışveriş bağımlılığını saptadıklarına dikkat çeken aile danışmanı Fatma Taş ise evli bir beyin, eşinin alışveriş bağımlısı olduğunu söylerken durumu daha iyi anlaması için kendisini evine çağırdığını aktarıyor. Fatma Taş, hastasının evinde gördüğü manzarayı şu sözlerle anlatıyor: 'Eve gittiğimde gözlerime inanamadım. Evin tabanından tavanına kadar her yer kutularla doluydu. O kadar çok alışveriş yapmıştı ki aldıklarını eve sığdırmak için bir kutuya koyup yığmış. Ama yine de evin içine yürüyecek yer kalmamıştı. Kutuları eve gelen misafirlere içini açıp bakmadan hediye ediyormuş. Merak ettim kutulardan birini açıp baktım. İçinde çatal, bıçak, bardak türü şeyler ve kutuların hepsinin içinde aynı şeyler. ' 

Alışveriş bağımlılığının çözümü kanaattir 

'Kredi kartının yaygınlaşması ve dev reklam şirketlerinin yoğun çalışmaları nedeniyle son zamanlarda alışveriş bağımlılığında artış gözlenir oldu. ' diyen Prof. Dr. Kemal Sayar da, alışveriş bağımlılığının en büyük etkeninin manevî değerlerin yitirilmesinden kaynaklandığını vurguluyor. İnsanların yitirilen değerlerin yerini bir şeyler alarak doldurmaya çalıştığına dikkat çeken Sayar, 'Çözüm için tek kelime, kanaat yeter diyorum. Bizi insan kılan değer ele geçirmek değil, ele geçirmeyi reddetmektir. ' ifadelerini kullanıyor. 

Kur'an-ı Kerim'de düşünmeden, ihtiyaç duyulmadan yapılan harcamaların israf olarak nitelendirildiğini vurgulayan Prof. Dr. Suat Yıldırım ise bu tür harcamaları Kur'an-ı Kerim'de Allah (cc)'ın şiddetle yasakladığını aktarıyor. Efendimiz'in (sas) kanaatkar yaşamını örnek veren Prof. Dr. Yıldırım, 'Alışveriş insan da bağımlılık haline gelince, gayrimeşru yollara başvurur. Bu en tehlikelisidir. ' diyerek uyarıda bulunuyor. Suat Yıldırım şu bilgileri verdi: 'Mal insanın mülkü değildir, insan emanetçidir. İsraf, nimete şükürsüzlük, emanete hiyanet, nimetin sahibi Allah'a hürmetsizliktir. Kur'an-ı Kerim insanın israf ve cimrilikten uzak, denge insanı olmasını ister. ' 

SATIN ALARAK RAHATLIYORLAR 
İleri düzeyde alışveriş bağımlısı olmuş bazı danışanların, alışverişi hayatının merkezine oturttuğunu, eşini ve çocuklarını ihmal edip hayatını esir aldığını söyleyen psikolog Mehtap Kayaoğlu, alışveriş bağımlısının bir şey almaya parası olmasa bile vitrinlerin başından ayrılamadığını ifade ediyor. Uzman psikiyatr Barış Önen Ünsalver de, alışveriş bağımlısı bir danışanının yaptığı borçları ödemek için kumara bile başvurduğunu anlatıyor. 

Alışverişi en çok kredi kartları tetikliyor
 

Uzmanlar, kredi kartı almanın ve kullanmanın kolaylaşmasının alışveriş hastalığını tetiklediğini düşünüyor. İnsanlar, kredi kartları sayesinde olmayan paralarını da harcayarak büyük bir yükün altına girebiliyor. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun açıkladığı verilere göre bireysel kredi kartı harcamaları 2011 yılı sonuna göre yüzde 6,2, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 29,7 oranında artış gösterdi. 

Erkekler elektronik eşya bağımlısı
 

Genelde erkek danışanları arasında alışveriş bağımlısı olanların elektronik aletlere daha çok ilgi gösterdiğini söyleyen Balıklı Rum Hastanesi'nde çalışan uzman psikiyatr Mansur Beyazyürek, 'Bir hastamın bana anlattıkları çok ilginçti. Bir elektronik aletin bütün renklerini alıyormuş. Neden yaptığını kendisi de anlamıyor. Sadece bu satın alma onu mutlu ediyor. ' diyor ve ekliyor: 'Yapılan araştırmalara göre en elverişli alışveriş saatinin 14.00 ile 16.00 saatleri arası olduğu saptanmış. Biz de danışanlarımızın bu saatler arasında alışverişe çıkmasını istemiyoruz. ' 

Bağımlılığı önlemek adına ne yapabiliriz?
 

1. Kendinizi mutsuz, gergin, çökkün, endişeli, korkulu hissettiğiniz zamanlarda alışverişi erteleyin ve alışveriş merkezlerinden uzak durun. Daha çok fiziksel aktivitelerde bulunun. Doğal ortamlarda, yeşil alanlarda veya deniz kenarında yürüyüş yapın. 

2. Alışverişe çıkmadan önce muhakkak bir ihtiyaç listesi yapın ve bu listenin dışına kesinlikle çıkmayın. 

3. Alışveriş esnasında 'çok ucuz ' şeklinde düşünerek gereksiz alma isteğinize engel olmaya çalışın. Aynı renkten iki kıyafet almayın. 

4. Olabildiğince kredi kartı kullanmayın veya kullandığınız kredi kartının limitini düşük tutun. 

5. Yalnız alışverişe çıkmayın. Yanınızda sizi engelleyebilecek, kontrol edebilecek birisi bulunsun. 

6. Unutmayın siz kıyafetlerinizle ve eşyalarınızla değerli değilsiniz. Sizi siz olduğunuz için seven arkadaşlarınızla birlikte olun. 

7. İsrafın dinimizce hoş görülmediğini sık sık hatırlatacak bilgileri, Peygamber Efendimiz'in (sas) hadislerini devamlı göreceğiniz yerlere asabilirsiniz. 

İngiltere ve Amerika'da alışveriş bağımlılığı ciddi boyutlarda
 

The Guardian'ın haberine göre, geçtiğimiz yıl İngiltere'de yapılan bir araştırmada, alışveriş bağımlılığı (Onyomani) yüzde 8 ile 16 arası yetişkin nüfusu etkiliyor. Bu oran yaklaşık 8 milyon insana tekabül ediyor. Kadın bağımlı sayısının erkek nüfusa göre daha fazla olduğu belirtilen araştırmada erkeklerin de spor aletleri, bilgisayar gereçleri ve elektronik aletlerde bağımlı olduğu belirtiliyor. 

Amerika'nın önde gelen üniversitelerinden Stanford Üniversitesi'nin 2006'da yaptığı araştırmada ise kadınların yüzde 6'sı erkeklerin yüzde 5.5'u alışveriş bağımlısı olduğu açıklandı. Amerikalı uzman Terrence Shulman internet ve kredi kartlarıyla para harcamak kolaylaştıkça insanların kendilerini kontrol etmekte sorun yaşadığını söylüyor. 

Alışveriş bağımlılığının çözümü kanaattir 

Kur'an-ı Kerim'de düşünmeden, ihtiyaç duyulmadan yapılan harcamaların israf olarak nitelendirildiğini vurgulayan Prof. Dr. Suat Yıldırım, insanları kanaatkâr olmaya davet etti.Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in (sas) hayatını örnek veren Yıldırım, 'Alışveriş insanda bağımlılık haline gelince, Allah korusun insan o gereksiz alışkanlığını doyurmak için gayrimeşru yollara başvurur. Bu en tehlikelisidir. ' uyarısında bulundu

Düzgün Bir Yaşam İçin 22 Madde

18 Nisan 2013 Perşembe

Birileri çıkmış ve hayat için bazı kurallar koymuş. Kim koymuş neden nasıl bulmuş bilmiyorum :) Facebook da rastladım paylaşayım dedim, çoğuna da katılıyorum. Sadece 4. ve 19. maddenin öyle kolay olmayacağı bilinsin isterim.



1-Ucuz araba kullan ama, alabileceğin en güzel evi al.


2-Her zaman ve her ortamda anlatabileceğin üç fıkra öğren.


3-Sevinçlerini sakın erteleme.


4-Eşini çok iyi seç. Çünkü bu seçim mutluluğunun veya bedbahtlığını 

%90’ını oluşturur.

5-Hergün 30 dakika yürüyüş yap.

6-Her yemekten sonra şükret.

7-Bir arkadaşına sırrını açıklamadan önce iki kere düşün.

8-maaş çekini imzalayan kişileri asla eleştirme.

9-Kaybedecek şeyi olmayan insanlardan kork.

10-Gözünün önünde hep güzel şeyler bulundur.

11-Çocukların, gelenek sözcüğünü duyduklarında seni hatırlayacak şekilde yaşa.

12-Dinine ait kitabı tam anlamıyla okumak için kendine bir yıl süre tanı.


13-Biri seni kucakladığında ilk bırakan sen olma.

14-Hergün 6 bardak su içmeyi unutma..

15-seni seven insanları koru..

16-Zor da olsa ailenle tatil yapmak için her şeyi dene. Bu tatildeki anılar, 

hayatındaki en değerli anılardan biri olacak.

17-Kendine yapılmasını istemediğin hiçbirşeyi başkalarına yapma.

18-Başarıya, iç huzura kavuştuğun, sağlıklı olduğun ve sevildiğin zamanı 

değerlendir.

19-İyi ve başarılı bir evliliğin iki şeye bağlı olduğunu unutma:


a) Doğru insanı bulmak

b) Doğru insan olmak.

20-Ebeveynlerini, eşini ve çocuklarını eleştirmek istediğin zaman dilini ısır.

21-Evliliğini güzelleştirmek için hergün bir şeyler yap.

22-iyilik dolu bir sözü ve iyiliğin etkisini asla küçümseme.


Hayatınızdaki kötü olayları düşünerek vakit kaybetmeyin; Yoksa 

güzellikleri görmekte gecikebilirsiniz….”

Benim neslimin büyük günahı



Benim neslimin büyük günahı tarihini bilmemek,
tarihine inanmamak ve bilhassa tarihinde
kendinden bir şey devam ettiğine inanmamaktıAçıklama: http://www.dipsizkuyu.net/images/smilies/dipsizkuyunet.gif

Gördüğümüz fecî terbiyenin tesiri altında
tarih'i bir mezar ve bütün vekayii
birer ceset gibi düşünüyordukAçıklama: http://www.dipsizkuyu.net/images/smilies/dipsizkuyunet.gif

Mazimiz bir dağdı, onu çıkmıştık,
şimdi inmekle meşguldükAçıklama: http://www.dipsizkuyu.net/images/smilies/dipsizkuyunet.gif

Ve
talihin bizi iniş tarafında dünyaya getirdiğine
kızmaktan başka yapacak bir şeyimiz yoktuAçıklama: http://www.dipsizkuyu.net/images/smilies/dipsizkuyunet.gif
Ahmed Hamdi Akseki
Askere Din Kitabı, shAçıklama: http://www.dipsizkuyu.net/images/smilies/dipsizkuyunet.gif 345,
İstanbul, 1946

Dünyanın ilk vampiri Denizli'de şifa arıyor..

20 Mart 2013 Çarşamba


Dünyanın ilk vampiri Denizli'de şifa arıyor

Kan içmeden duramayan 23 yaşındaki Türk genci tıp 

literatürüne girdi. Hayatı boyunca travma üstüne travma
 yaşayan genç hastanede gözetim altında


Dünyanın en prestijli dergilerinden Journal of Psychotherapy and Psychosomatics son sayısında dünyanın ilk vampiri olduğu tespit edilen 23 yaşındaki bir Türk'ün tıbbi hikayesine yer verdi. Evli olduğu bildirilen gencin kan içme alışkanlığı yüzünden birçok sefer tutuklandığı belirtildi. Makaleye göre, kimliği belirtilmeyen genç adam, hayatında geçirdiği birkaç travmatik deneyimden sonra kan içmeye başladı ve bu artık kendisi için nefes almak gibi bir ihtiyaç haline geldi. Önce kendini sonra da başkalarını yaralayıp kanlarını için kişinin babası son çare olarak kan bankasından kan aldı. Ailesinin çabalarıyla tedavi olmak için doktara giden genç, Denizli'deki askeri hastanede Doktor Direnç Sarıkaya'nın başkanlığında bir ekip tarafından tedavi edilmeye başlandı. İlk bulgulara göre hastanın çoklu kişilik sorunu, travma sonrası stres bozukluğu kronik depresyon ve alkol bağımlılığı yaşadığı tespit edildi ve bunların sonucuna bağlı olarak da "vampir özelliği" gösteren ilk hasta olduğu anlaşıldı. Araştırmacılar, hastanın 4 aylık kızını kaybettiğini, amcasının önünde öldürüldüğünü, bir arkadaşının önünde cinayet işlediğini, çocukken annesinin ona sık sık saldırdığını ve 5 ile 11 yaş arasında hiçbir şey hatırlamadığını belirtti. Makalede, çoklu kişilik sorunu devam eden hastanın kan içme ihtiyacının azaldığı yer aldı.
 Bu arada bende denizli'denim :p Yaşım  23 :)
Sabah

Bir İlişkinin 20 Mutlu Sırrı

6 Şubat 2013 Çarşamba

Kıyaslama yapmayın
Niven’in mutluluğa ulaşmak isteyenlere kıyaslama yapmaktan kaçınmalarını öneriyor. Hayatımızı başkalarınınkiyle kıyaslamak onu değiştirmez. Ancak yazara göre kendi hayatımız ile ilgili nasıl düşündüğümüzü değiştirir! Nitekim bir arkadaşımızı mükemmel bir ilişkinin keyfini sürerken gördüğümüzde kendi ilişkimizi sorgulamaya başlıyoruz. Sorunlar yaşarken gördüğümüzde da kendi ilişkimizin daha iyi olduğunu düşünüyoruz.Peri masallarına aldanmayın
Yazara göre her ne kadar hikayelerde yaşanan büyük aşkları yaşamayı beklemesek de içten içe bunun hayalini kuruyoruz. Niven’a göre yapmamız gereken hayalini kurduğumuz büyüyü partnerimize karşı duyduğunuz sevgide görmek ve masallarda yaşanan şeylerin beklentisi içine girmemek.

Ortak ilgi alanı oluşturun
Günümüzün çoğunu kariyer peşinde koşmak ve gündelik görevlerimizi yerine getirmekle geçiriyoruz. Bu da kişilerin ilişkilerinde ortak ilgi alanları bulmaya çalışmalarını son derece önemli kılıyor. Çünkü ortak ilgi alanları partnerler arasında pozitif bir iletişim ve eğlencenin oluşmasını destekler.
Zihninizi okumasını beklemeyin
Üzücü bir durumda olduğunuzda partnerinizin sıkıntınızı kendiliğinden anlamasını beklemeyin. Karşı taraf zihninizi okuyamaz. Çoğunlukla partnerimize duygularımızı anlatmadan, bizi yalnız bırakmakla itham ediyoruz. Yapmanız gereken, partnerinize hissettiklerinizi anlatmak.

Aceleye gerek yok
Kişilerin evlenmeye ve çocuk doğurmaya karar verdiği yaş dilimi son yüzyılda, her on yılda bir artıyor. Yazara göre bu durumun maddi baskılar ve bağımsızlığını ilan etmek gibi pek çok nedeni var. Acele etmenize gerek yok. Çünkü ilişkiler birinci gelenin ödüllendirildiği birer yarış değil. Kitapta yer alan araştırma, geç yaşta evlenmenin ne hayat, ne de yaşanan ilişki üzerinde negatif etkisi olmadığı kanıtlanıyor.

Mizah duygunuzu geliştirin
Yazara göre bir ilişkide iyi bir mizah anlayışına sahip olmanın ortalama bir günü daha eğlenceli kılmaya ve kötü bir günün yükünü azaltmaya faydası olur. Yazar; bu mizah anlayışının pozitif bir yönü olması gerektiğinin altını çiziyor. Çünkü negatif espriler sadece tansiyonu artırır.
Kaliteli zaman
Eğer birlikte en çok zaman geçirmek istediğimiz insanı bulmuşsak neden onunla mümkün olan en kaliteli zamanı birlikte geçirmeyelim ki! Çünkü ilişkiler birlikte geçirilen zamanın miktarı ile değil kalitesi ile gelişir!
Gelecek önemli
Yazara göre bazı insanlar ilişkilerinin başarılı bir geçmişi varsa o zaman yapılması gereken her şeyin başarılmış olduğunu düşünme yanılgısı içine giriyor. Oysa ilişki geçmişe değil, geleceğe doğru inşa edilir.
Açık olmak şart
Bir ilişkinin mutlu ya da mutsuz olduğunu düşünün. Partnerlerin birbirleri ile nasıl iletişim sağladıkları çok önemli. Yazara göre sağlıklı bir ilişki içerisindeki çiftler, iyi ya da kötü her ne yaşıyorlarsa bunu partnerleri ile paylaşıyor: “Hiçbir şeyi içinizde tutmayın! Çünkü kendi gerçekliğinizi paylaştığınız zaman hayatınızı da paylaşmış olacaksınız ve bu süreçte partneriniz ile aranızda oluşacak olan bağ her şeyin üstesinden gelmenizde size yardımcı olacaktır!”
Onunla arkadaş olun
Biriyle yıllar boyu süren bir araba yolculuğuna çıkacağınızı farz edin! Bu sürede bu kişiye son derece yakın olacaksınız. Dolayısıyla söz konusu kişinin aynı zamanda arkadaşınız olmasını da istersiniz. İlişkiyi sürdüren geçici heyecan ya da zevklerden çok arkadaşlık, karşılıklı saygı, hayranlık ve ilgi olacaktır. Uzun vadeli ilişkiler gelişimlerini ve hayatta kalmalarını sağlam bir arkadaşlık temeline borçludur!
Mutluluğu önce kendinizde arayın
İnsanlar, sevgi dolu ilişkilere ihtiyaç duyar. Hepimiz yakın sosyal ilişkilerden fayda görürüz. Ancak çoğumuz bir ilişkinin bizi tamamlayacağına, hayatımızdaki boşlukları dolduracağına inanırız! Halbuki gerçekte kim olduğunuzla ilgili olarak mutlu değilseniz, bir ilişki bu durumu değiştirmeyecektir! Bu, sağlıklı bir ilişki sürdürmenizi de zorlaştıracaktır!
Paranın önemi azalır
Hayalimizdeki partner varlıklı biri olabilir. Ancak varlıklı kişi ile bir ilişki yaşamaya başladıktan sonra paranın önemi ilişkinizi değerlendirirken etkisiz bir hale gelecektir! Kitapta yer alan araştırma sonucuna göre, sadece gelirin veri olarak alındığı bir ilişkinin başarısı ile ilgili bir tahmin yapmak imkansız! Çünkü servet bir ilişkinin uzunluğu ve tatminlik derecesi üzerinde bağlantısız!
Onu önemseyin
Fikir, zevk ve tercihlerinizin mükemmel bir uyumla buluştuğu bir ilişkiyi ne yazık ki yaşayamayacaksınız! Niven; bu boş fanteziyi tercih etmemenizde de ısrarcı… Zıtlıkların daima ilişkiyi canlı tuttuğunu, rehavet hissinden uzaklaştırdığını ve birey olarak gelişimi artırdığını savunuyor. İlişkinizdeki zor zamanlarda sizin için en önemli olanın ne olduğunu karşı tarafa göstermelisiniz! Farklılıklara rağmen ona değer verdiğinizi göstermeniz; sağlıklı bir ilişkinin temelini oluşturur.
mutlu bir ilişkinin sırları
Sorgulamayı bırakın
Çoğumuz birlikte olduğumuz kişinin geçmişini merak ederiz. Özellikle ciddi ilişkilerini. Uzun vadede endişe, kıyaslama ve eninde sonunda kavga ortamı yaratacaktır. Siz; birlikte olduğunuz kişinin geçmişteki partnerleri ile bir yarışma içerisinde değilsiniz.
Kendinize inanın
İlişki bir ihtiyaç değildir. Özde; sağlığınız ve mutluluğunuz için bir ilişkiye ihtiyacınız yok. Yaşadığınız ilişki belki de hayatınızın önemli bir kısmını teşkil edebilir, ama siz hayatta kalmak ve gelişmek için gerekli olanlara zaten sahipsiniz! İçinde bulunduğunuz durum her ne olursa olsun; kendinize inanın ve önce tek başınıza ayakta durabildiğiniz gerçeğini kabul edin.
Çevrenizdekilerin fikirlerini dinlemeyin
Önemli bir karar vermemiz gerektiğinde genellikle ikinci bir görüş alırız! Niven; bu eğilimi kesinlikle desteklemiyor. İki kişinin oluşturduğu dünyayı, aradaki iletişim ya da elektriğin seyrini üçüncü kişilerin asla çözümleyemeyeceğini vurguluyor ve ilginç saptamalarda bulunuyor: “Birincisi; hiç kimse sizin gerçekten neye ihtiyaç duyduğunuzu ve neye değer verdiğinizi sizden iyi değerlendiremez. İkincisi insanlar başkalarının ilişkileri konusunda kendi ilişkilerine nazaran daha olumsuzdur. Kısacası akıl danıştığınız kişiler; ilişkinizdeki negatif yönleri görmeye pozitif yönleri görmekten daha meyillidir!”

Korkuya yenik düşmeyin
Kendi ayakları üzerinde duran, ne istediğini bilen bir kadın olmanıza rağmen; benliğinizi doğru şekilde yansıtmanız kimi zaman mümkün olmayabilir. Fobiler ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilen nedenler arasında. O gerçekte nasıl biri, geçmişte yaşadıklarımızın yine yaşayacak mısınız, sizden nasıl bir birliktelik bekliyor, bencil mi, sorumsuz mu? Bu gibi sorular; her kadının hayatının bir döneminde zihnine üşüşebilir. Oysa; olumsuz bir durum ile karşılaşacağınızda ilişkinizi sorgulamaktan vazgeçmeniz gerekiyor.İşlerinizi eve getirmeyin
İş gününüz sona erdiğinde işiniz tamamıyla ofiste kalmalı. Zihninizden de silinmeli! Kitapta yer alan bir araştırma sonucuna göre; çalışmaya ya da iş düşünmeye neredeyse hiç ara vermeyen işkoliklerin diğer kişilere oranla özel yaşamlarından memnun olduklarını söylememelerinin üç kat daha olası bir durum olduğu belirtiliyor.

Acılarınızı unutmalısınız!
Kırıldınız ve sonra sizden özür dilendi. Çok acı çektiniz ama karşı tarafı affetmeye karar verdiniz! Ancak içinizdeki acı hemen ortadan kaybolmuyor ve hissettiğiniz bu acının travmasını içinizde taşıyorsunuz. Ama bu acıyı geride bırakabilmeyi öğrenmelisiniz! Çünkü acıyı içinizde tutmanız, yaranın taze kalmasına neden olur.

Mükemmeli aramayı bırakın
Günümüzde mutsuz birlikteliklerin belki de en büyük nedeni; ‘Daha mükemmelini yaşayabilirim’ düşüncesinden kaynaklanıyor. Sağlıklı ve tatmin edici ilişki daima mevcuttur ya da yaratılabilir! ‘Mükemmel ilişki’ diye bir kavram asla var olmamıştır. Bu nedenle; Her konuda sizinle hemfikir olan ya da her an sizi mutlu edebilecek biri ile karşılaşmayı ısrarla beklemek yerine; sizi en fazla tatmin eden ilişkiyi yeşertmeyi denemelisiniz.

Gözümde Yaşlandılar Ferdi Özbeğen

30 Ocak 2013 Çarşamba

Gözümde canlanır koskoca mazi
Sevgilim nerede ben neredeyim
Suçumuz neydi ki ayrıldık böyle
Kaybolmuş benliğim bak ne haldeyim x2


Efkarım birikti sığmaz içime
Bin sitem etsem de azdır kadere
Gülmeyi unutan yaşlı gözlere
Mutluluktan haber ver dilek taşı x2

Bir hayal tufanı eser başımda
Hangi yana baksam durur karşımda
Artık tüm umutlar yabancı bana
Seni aramaktan bak ne haldeyim

Bir hayal tufanı eser başımda
Hangi yana baksam durur karşımda
Artık tüm umutlar yabancı bana
Onu aramaktan bak ne haldeyim

Depresyondan Kurtulma Yolları

25 Ocak 2013 Cuma


Yaşanan depresyon şiddetine ve çeşidine göre depresyondan kurtulma yolları da farklılaşır.

Yaşanan  depresyonun şiddetini hafif, orta ve ağır olarak niteleyecek, yazımızı depresyon çeşitlerine girmeden açıklayacağız.
Hafif depresyonlarda kişi kendi kendine depresyondan kurtulması mümkün olabilir.
Hafif bir depresyon yaşayan kişi depresyondan nasıl kurtulacaktır, anlatalım.
Öncelikle yaşam alanlarından en fazla tıkandığını, zorluk yaşadığını ve moralini neyin bozduğunu tespit etmesi gerekir. En sık rastlanılan, depresyonu tetikleyen, yaşam alanlarından birkaç örnek verelim.